Tutku Denilen Meret

 

    Genç yetişkin olma yolunda pek de emin olmayan adımlarla ilerleyen herkese yeniden merhaba! Eğer yeterince özlendiysek, geçtiğimiz haftalardan topladığım ganimetlerle dönmüş bulunmaktayım. -ben çok heyecanlıyım o yüzden heyecanlı bir giriş yapacağım kimse kusura bakmasın- Yaşadığını hisseden ve yaşadığını hissetmek isteyen herkese ithaf edilmiştir...

    Geçtiğimiz süre zarfından toparladığım bir kaç soruyu paylaşmak isterim öncelikle; Hedefinize ulaşmanıza rağmen mutsuz olma ihtimalinizi düşündünüz mü hiç? Başarı veya hedef olarak değerlendirdiğimiz şeylerin, gerçekten neyi ifade ettiğini hiç sorguladınız mı mesela? Size yaşadığınızı hissettiren şeyler aslında neler? Tutku denilen meretin asıl anlamı ne?

    Yaşadığını hissetmek isteyenlerle önce derin bir nefes alıyoruz... Sorulara hazırsak devam edebiliriz. 

    Hata payı bırakılmamış veya hata yapması istenmeyen ailelerin çocukları olmamız, sanıyorum tesadüf değil. -malumunuz, coğrafya bazı şeyler üzerinde fazla etkili olmasaydı sosyologlarımız neyi araştıracaklardı?- Hata yapmaktan kaçınan herkeste olacağı gibi bizlerin de gözden kaçırdığı bir soru var aslında; "Benim tutkum ne?" 

    Gereklilikler, zorundalıklar, baskılar ve hatta iyi olan şeyler hakkında pek çoğumuzun bir fikri vardır. Aslında yetiştirilirken öğrendiğimiz şeylerin büyük bir çoğunluğu, bizi daha iyi yönlendirebilmek adına uygulanmış yöntemlerin sonuçları. Kaçımızın neyden zevk aldığını, neyi yapmanın ona yaşadığını hissettirdiğini sorguladığından şüpheliyim. Aslında özünde, hepimiz ne yapması gerektiğini çok iyi bilen ama neye ihtiyacı olduğunu bilmeden, tutkusuyla tanışamadan ölme ihtimali yüksek olan bedenlerden bazılarıyız. -bu paragraf biraz sert olmuş olabilir, yalan yok benim de tutkularımdan biri bu- 

    Ben tutkusunun ne olduğunu erken yaşlarda bulmuş ama onunla ne yapacağı konusunda en ufak bir fikri olmayan, bazılarınız için şanslı bazılarınız için ise şanssız diyebileceği arada derede kalmış bir kategoriye aitim. Gençlik dönemimde girdiğim bu sorgulamanın, aslında genç-yetişkinlikte (bence) şanslı olan herkesin sorgulamak ve cevabını bulmak zorunda kaldığı uzun bir yolculuk olduğunu düşünmemiştim. 
    Çok kısa bir dönem, yaşam amacımın hayalimdeki şehre yerleşmek, istediğim bölümü okumak olduğunu zannettiğim için üniversiteyi kazandıktan sonra yaşam amacımı kaybettiğimi hissetmiştim. Çilekeş arkadaşım Dilara tam böyle bir anda imdadıma yetişti aslında. -boşuna çilekeş demiyorum elinde büyüdüm sayılır- "Ben hayalimi gerçekleştirdim. Yapacak bir şeyim kalmadı ki." dediğimde okkalı bir tokat yemiştim kendisinden. -mecaz anlamda- O konuşmanın üzerinden çok geçmeden, insanlara ulaşabilmesini sağlayan her aktivitenin tutkularını oluşturduğunu fark eden; bugünün Büşra'sının temellerini atmaya başlamıştım.

    Eminim aramızda; kariyerini, okulunu, evini, ailesini memnun etmeyi, hayatının aşkını bulmayı, eğlenebilmeyi, ideal bedenine ulaşmayı ve benzeri gibi hedefleri, onu mutlu edecek yaşam amacı olarak görenler olmuştur. Mutluluğun pek çok şey olduğunu savunabilir ya da tartışabiliriz ama mutluluğun ne olduğunu bir kılıfa sığdırabilir miyiz şüpheliyim. Şunu yine de söylemeliyim ki, yukarıdakilerden herhangi birisinin kendinizle baş başa kaldığınızda "yaşadığımı işte şimdi hissediyorum be!" dedirttiğini pek görmedim açıkçası. -eğer aramızda bunu diyebilmiş olanlar varsa onlara sözüm yok- 

    Yaşadığını hissetmek, bunun için adım atmaktan daha zor değil aslında. Asıl yolculuk, tutkunuzun ne olduğunu bulmak. Belki de en inişli çıkışlı ve zorlayıcı yolculuklardan biri çünkü. Yine de günün sonunda özellikle Ayça gibi; "Biraz geriden geliyorum belki ama umutsuz değilim." diyebilmek gerekiyor bence. Tutkuların son kullanma tarihleri, ancak siz gözlerinizi yaşama son kez kırptığınızda dolar. Çünkü sizin içinizdeki şeyleri uzakta, hatta dışarda aramayı bıraktığınızda içinizdeki sesi duyarsınız. -fazla mı Disney Channel izlemişim çocukken ne oldu anlamadım- Demem o ki; aslında tutkularımız bizimle doğar, keşfedilmeyi bekler, yaşanır veya yaşanmaz, nihayetinde son nefeslerini bizimle verirler. 

    Dışarıdaki başarılarımıza tatmin dediğimizde, dışarıdan beslenen duygulara mutluluk dediğimizde, tüketici hazlara tutku dediğimizde sadece dış kaynaklara bağımlı 3.Dünya devletlerinden biri gibi oluyoruz. -isim ya da koordinat falan vermedim şahitsiniz- kendinize verebildikleriniz neler? Neleri ürettiğimde mutluyum? Hayatta iyi olmayı sevdiğim şey ne? Pek çoğumuzun yıllar içerisinde bastıra bastıra kendine sormayı unuttuğu sorular olarak, bir yerlerde hala cevaplarının bulunmalarını bekliyorlar. -biraz daha devam edersem, çorbaların yanında duran kişisel gelişim kitaplarının yazarlarından birine dönüşeceğim- 

Yani merak etmiyor musunuz, tanrı sizinle ne kast etmiş olabilir sayın okur? Siz hayatın hangi rengisiniz? Tüketen şeyler mi tutku? Yoksa pijamalarla klavyenin başına beklentisizce geçtiğinizde hissettiğiniz duygular mı? Unutmayın, biraz gecikmiş olmak umutsuz olmanız için yeterli bir gerekçe değil. 







Yorumlar

Popüler Yayınlar