Ruhun Gıdası

 
    Genç yetişkin olma yolunda, pek de emin olmayan adımlarla ilerleyen herkese yeniden merhaba.


Bu hafta hangi konudan bahsedeceğimize karar vermekte epey zorlandıktan sonra, ruhun gıdası, müzik hakkında konuşalım istedim. (şok oldunuz değil mi?) Müzik hakkında ne konuşulabilir diye soruyor olabilirsiniz. Hatta müziği sadece eğlenmek için, dans etmek için veya bir yerden bir yere giderken dinlemek için de açıyor olabilirsiniz. Hayatınızın bir yerinde müziğin olması konuşmamız için yeterli. "Müziğin genç yetişkinlikle ne alakası var?" sorusu da zihinlerde oluşmaya başladığına göre sadede gelebiliriz. 

Müzik kültürünüzü neyin oluşturduğunu, nasıl oluştuğunu hiç düşündünüz mü? Dinlediğiniz müziklerin, hayat hikayenizin kaçınılmaz birer parçası haline geldiklerini söylesem peki? İşte genç yetişkin olmanın müzik ile ilişkisi, hayat hikayenizden bahsedeceğimiz kısımda açığa çıkıyor. 

Bundan 4-5 yıl kadar öncesinde kendimi bir müzik gurmesi olarak değerlendiriyordum. (Hep çok mütevazı olmuşumdur) Bu sanılanın aksine çok iyi müzikler dinlediğimden değil, her türlü müziğin içinde ruhuma iyi gelen başka bir gıda bulmamla alakalıydı. (Vahşi yaşama göre ele alırsak, beni hepçil gibi düşünebilirsiniz.)

Erken ergenlik döneminde, müzik grubu hayranlıklarıyla (gurur duymuyorum) başladığını zannettiğim müzik kültürüm, aslında yeni fark ediyorum ki çok daha geçmişe dayanıyor.
1950 ve 1980 kuşağının bir arada yaşadığı bir evde büyürken, müzik kültürümü oluşturan şeyin, yani beni müzik gurmesi haline getiren şeyin doğduğum evde başladığını daha önce fark etmemiştim.

Gelelim, bizim genç yetişkinlik yolculuğumuzdaki müziğin yerine. The Greatest Hits izlememiş herkese izlemesini önerip, müziğin bir zaman makinesi görevi gördüğü savını ortaya atıyorum! (Biraz abartmazsak hayatın ne tadı kalır ki?) Müziği hangi anlarda dinlediğiniz, ne kadar yüksek sesle dinlediğiniz, hangi tür dinlediğiniz bile sizin hikayenize dair pek çok iz taşır aslında. 

Hafızanızı tetikleyen parçaları düşünün mesela. Bir müzik çalar ve kendinizi yıllar önce kaldığınız bir yurt odasında bulursunuz. Başka bir parça size, kendinizi en çaresiz hissettiğiniz zamanı bile atlattığınızı hatırlatmak için çıkıp gelir mesela. Bazıları aileden yadigardır, bazıları ise artık seslerini duyamayacağınız insanların seslerinden dinliyormuş gibi hissettirmek için bir illüzyon yaratıp geçer... 

Bazen müziği, aklımızın kalabalığını susturabilmek için sonuna kadar açarız. Bazen o kadar susmaz ki, viski gibi sert, dudaklarımız yerine kulaklarımızda keskin bir tat bırakacak müzik türlerinin kucağına koşarız. Ama tabi aşık olduğunuz zaman, sizi usul usul sallayan müziklerin tadını, başka hiçbiri veremez. (Sonra bir bakmışsınız nur topu gibi otuz çeşit müzik listeniz oluvermiş.)

Müziğin her an, her yaşta herkes için ruhun gıdası olduğunu düşünüyorum. Belki de bu yüzdendir, hayat hikayelerimizin her bir zerresine usulca sinmeleri. Bazı şarkıları söylerken dalıp giden büyüklerinizi hatırlar mısınız? Ya da belki "hey gidi gençlik" diyerek eşlik edişlerini. Gençliğin en güzel yanı, o müziklere anılar sıkıştırmakken, yetişkin olmanın en tatsız yanı, aynı müziklerde gözünüzün dalıp gitmesi belki de. (Büyüyüp ne yapacaksınız deyişlerini ciddiye almalıydık.)

Bazı müzikler belki size de zaman zaman yük olmaya başlamış olabilir. Anıların altında ezilmek bir yana, geçmişteki kendinizin özlemi altında bile ezilmeye başlamış olabilirsiniz. Evet, bazı parçalar anılarımızı taşıyor olabilir. Gözden kaçırmamak gerek ki, aynı müzikler geçmiş benliklerimizi de taşıyor.

Müzik bizi bir zaman kapsülü gibi, anılarımız arasında, benliklerimiz arasında seyahate çıkarabiliyor. Ruhun gıdası denmesinin başka bir sebebi de budur belki. Bugün olduğunuz halinize gelirken, doğrudan ya da dolaylı olarak müzikle beslendiniz. Dinlediğimiz müzikler yaşamımıza tanıklık ederken ruhumuz, her yaşın başka türden gıdasıyla beslendi. Ondandır ki her besin gibi, tarihi geçen müzikler de gıda zehirlenmesine yol açabiliyor. Geçmişteki kendinize uzak hissettirip, kendinizi sorgulamanıza yol açabiliyor. Özlem duygunuzu körükleyip canınızı yakabiliyor. Bir zamanlar hayalini kurduğunuz yerden ne kadar uzakta olduğunuzu fark ettirip, kusacakmışsınız gibi hissettirebiliyor. 

The Greatest Hits izlerken şunu sorguladım; bazı parçalar bazı anılara ait. Bazı müzikler ise o anılarla beraber beni ben yapan şeyler haline geldi. Nasıl bir neslin arabesk dinlemesiyle dramatik karakterler olmaları paralelse ben de dinlediğim  müziklerin paraleliyim. 

Ne kadar gıda zehirlenmesi yaşarsam yaşayayım, o mide bulantısı da beni ben yaptı. Ne kadar gözüm dalarsa dalsın o dönemki kendim olabilmek bir nimetti. Bazı parçalar ne kadar acıtırsa acıtsın, dinlememiş olma ihtimalimden daha fazla acıtamaz. 

Bazı müzikler ruhumuzu besler büyütür, bazılarında aynı lezzeti ararsanız tarihi geçtiği için zehirler. Nitekim beslese de zehirlese de, onlar çoktan bizim parçalarımızdır artık.

Peki sizin müziğiniz hangisi? Sizi besleyen ya da zehirlemesine doyamadığınız o müzikler hakkında konuşmak ister misiniz biraz da?





Yorumlar

Popüler Yayınlar